
lexapro side effects swelling
lexapro side effects after stopping
open lexapro side effects stomach
mirtazapine 15mg reviews
mirtazapine 15mg tablets side effects
read pillola cialis controindicazioni
cialis generico forum
click here loette precio espana
loette
precio LOVE IS...
Biriyle yaşanan aşkta olduğu gibi markayla da duygusal bağlar mı kuruyorsunuz? Ya da o markaya karşı aidiyet duyguları içerisinde misiniz? Cevaplarınız evet ise siz o markaya aşıksınız!
Aşk bazen yüzdeki aptal bir gülümsemedir bazen de midedeki kelebek… Tarifi herkese göre farklıdır ama etkileri herkeste aynı. Aşk değil midir mantığımızı alıkoyan, kalbimizi düşünen tek organ yapan, son sözü de her zaman ona söyleten...vaplarınız evet ise siz o markaya aşıksınız!
Peki her zaman bir insana mı aşık olunur? İşte bu soruyu yanıtlarken ‘LOVEMARK’ terimi devreye giriyor. Saatchi & Saatchi’nin CEO’su Kevin Roberts tarafından üretilen ve bildiğimiz marka kavramını çöpe atıp ‘eğer aşk markası değilseniz bir hiçsiniz’e getiren yeni bir akım…
Lovemark kelimesi Kevin Roberts tarafından aynı adı taşıyan kitabıyla pazarlama lügatına giriyor ve ‘sadece satış’ kavramını yerle bir ediyor. Tüketicinin Markalarla bir aşk yaşadığını anlatıyor.
Roberts, bu yeni kavramı ‘bir markanın tüketicinin gözünde hem sevgi hem de saygı kazanabilmesidir’ diye tanımlıyor ve bunu başarabilmek için üç şart koşuyor:
1.GİZEM: Marka ile ilgili sıra dışı hikayeler, mitler, simgeler…
2.HİSSİYAT: Duyular devreye giriyor. Ses, koku, dokunma, görüntü ve tat.
3.SAMİMİYET: Bağlılık, empati ve tutku!
Günümüzde alışveriş rasyonellikten çıkıp, mantıktan uzaklaşıp duygusal bir hal alıyor gittikçe kalbimize yaklaşıyor..
Biriyle yaşanan aşkta olduğu gibi bir markayla da duygusal bağlar mı kuruyorsunuz? Ya da o markaya karşı aidiyet duyguları içerisinde misiniz? Cevaplarınız evet ise siz o markaya aşıksınız!
Birine aşıksanız sizin için o kişi çok özel ve kusursuzdur. En özensiz hali bile çok çekici gelir, tıpkı marka aşkında olduğu gibi. Çok sevdiğiniz, bağlandığınız bir markanın çıkardığı bütün ürünler hoşunuza gider ve kusur aramazsınız.
Paranız olduğunda ihtiyacınız olsun olmasın o ürün aklınıza gelir, paranız yoksa bile ne yapıp eder biriktirir o ürünü satın alırsınız. Satın alma anı aşıkların buluşmasına benzer bir heyecanla beklenir. Daha sonra o ürünle olan birlikteliğinize büyük özen gösterir kirletmeden giymeye, kırmadan kullanmaya çalışırsınız aşık olduğunuz insanı incitmeden severcesine...
Bu büyük tutku markanın öncelikli amacını müşterinin kalbini fethetmek yapıyor ve marka müşterisine mutluluk, sadakat, prestij… gibi maneviyat vaad ederek bağımlıklık yaratmayı hedefliyor.
O ürünü herkes tasarlıyor, satıyor olabilir; lovemark olmak farklılık yaratmaktan geçiyor, tüketicinin kalbini çalmak gerekiyor… Tasarla, sat, katkı sağla ki sizi artık hiç kimse bırakamasın..
Lovemark olmak heyecan dolu, çilek kokulu dursa da bir o kadar da çetrefillidir ve maalesef ülkemizde yoktur! -bir çok firma bu yolda ilerlemeye çalışsa da- Hatta örnekleri Dünya’da bile çok fazla değildir. Apple, Harley Davidson, Zara, Google, Starbucks… gibi birkaç firma sayılabilir ancak.
Lovemark olmak müşteriye sadece ürün satma fikrini yerle bir etmiştir; çünkü markaya bir karizma kazandırmıştır. Markaları aşk gibi tarifsiz, sırrına erişilmez bir kavram haline getirmiştir.
Sıradan bir markanın ikamesi mümkünken bir aşk markasından ayrılış artık çok zordur. Aşk markasını yitirmiş birisi kendini eksik hisseder, rasyonellik kaybolur. Artık bilgeler ferrarisini satıp harley davidson alıyor, tıpkı bir tüketicinin İpod’una söylediği gibi: ‘Bu makineye gerçekten çok aşığım’…
Bir lovemarksanız eğer müşterinizle aranıza artık hiç kimse giremez!
Peki nasıl mı lovemark olunur? Bütün ayrıntılarıyla 2. sayımızda…