
buy duloxetine uk
buy duloxetine
order abortion pill online usa
buy abortion pill online usa
tadalafil generico teva
cialis pillola
click Ninem'in Lovemark'ı
Yıl 1911 Ekim ayının serince bir günü, sabahın erken saatlerinde bir kız çocuğu dünyaya gelir. Köyün her yerinde bolca dut ağaçları, etrafı çayır ve meralarla çevrili, bağları ve bahçeleri bulunan şirin bir Adıyaman köyü…
Sonbaharda esen rüzgârla, birbirine uzanan ağaçların hışırtıları arasında bir köy…
Puslu, biraz da hüzünlü kışların yaşandığı bir köy. İşte böyle bir köyde başlamış ninemin hayat serüveni. Bir dut ağacının tepesinde yakalamış görücüleri ninemi. Ve ninem çocukluğunu bırakmış o ağaçta…
Kulak burun boğaz doktorunun bulunmadığı o zamanlar, köy berberleri basınçlı su ile kulakları yıkarlarmış, yirmi beşine geldiğinde ninemin sık sık yıkattığı kulakları iyice ağırlaşmış ve bunun sonucu ninem %90 oranında duyma kaybına uğramış…
Babam kendisini bildiğinden beri ninemin duymadığından bahseder. Bunun sonucu mudur bilinmez her ay ninem doktora götürülür, tüm tahlilileri yapılır. Yıllardır bu rutin hal böyle devam eder. Ninemi, tüm çevre illerdeki hastanelerde doktor doktor gezdiren dedemin 2003 yıllında vefatı sonrası babam ninemi doktorlara götürme görevini devralır. Oysa ninemin kulakları dışında genel sağlık sorunu yoktur. Ancak bunu bir de nineme sorun, asla ama asla hasta olmadığını kabul etmez.
Bugün ninem 100 yaşını devirmiş olmasına rağmen, hala tek başına kocaman bir dairede yaşıyor ve günlük işlerini kendisi yapabilecek güçte. Yani eski toprak derler ya sağlığı iyi durumda.
Hani ninemin kulaklarından bahsetmiştik yazının başında, aslında asıl mevzu bu. Ninem ve onun duymasına yardımcı kulaklığının pilleri…
Bu kulaklıkları bilirsiniz, cep kulaklığı. Bir parçası cepte durur ve öteki aparatı da kulağa takılır. Cepte duran parça da kalem pille çalışır.
İşte krizin başladığı yer, ninemin cebi. Ninem alınan pilleri asla beğenmez. Dedik ya inattır biraz, pil krizleri yaşatır bizlere. İki günde bir tükenen pillerinden son derece rahatsızdır. Hem ninem hem babam… Çünkü babam da iki günde bir nineme pil almak zorunda kalır.
Kısa sürede tükenen pillerden rahatsız olan nineme reklamlarda “uzun ömürlü” olduğunu öğrendiğim Duracell pil aldım.
Ve işte böylece ninemin hayatına Duracell girdi. Ninem uzun zamandır aradığı rahata kavuştu diyebilirim. Nedeni malum, artık haberleri seyrederken bizim kadar net olmasa da, daha iyi duyabiliyordu.
Ninem değişti.
Hayata bağlandı yeniden.
Durum böyle olunca da, zamanla ninem ile Duracell arasında duygusal bir bağ oluştu. Artık başka bir pili değil kulaklığına, kumandasına bile takmıyor. Ninem’in lovemark’ı Duracell… Ve onu bu markaya bu denli bağlayan şeyse uzun ömürlü, kaliteli ve dayanıklı piller olmalarından kaynaklandı. Böylece onun hayatındaki büyük bir boşluk Duracell’le dolmuş oldu.
Lovemark’ı hatırlamak gerekirse;
Günümüzde, insan ilişkilerindeki boşlukların artık markalarla da doldurulabilineceğinden söz ediliyor. Bu anlamda, müşteri-marka ilişkisi duygusal platforma taşınıp, kusursuz bir ilişki oluşuyor. Müşteri markanın hem kullanıcısı, hem aşığı hem de her mercide koruyucusu ve savunucusu oluyor. Tabii bu noktada müşteriler sadece markanın avukatlığını yapmakla kalmıyor aynı zamanda çevrelerine ‘kendi’ markalarını tavsiye ediyor ve bu marka için daha fazla ödeme yapmaya, markanın hatalarını daha kolay affetmeye eğilimli duruma geliyorlar. Ninem okuma-yazma bilmez ayrıca bir reklamda etkileneceğini hiç sanmam ama ninemin Lovemark’ı Duracell’dir.
Ninem tabii ki Duracell’i raklamlardan ya da dergilerden öğrenmedi. Ninem Duracell’i sadece bir pil olarak kullandı. Uzun ömürlü oluşu ve kulaklığını sağlıklı çalıştırması bu markayı onun Lovemark’ı yaptı. Ninem birilerinin yanında kulaklığının pillerini çıkarıp hava atarak duygusal boşluğunu doldurmuyor ama onlarsız da yapamıyor.
Belki ninemin hikâyesi geçen sayımızda da bahsettiğimiz “lovemark” için birebir açıklayıcı bir örnek değil. Ancak bir markaya bağlanmanın nedenini açıklayan önemli bir örnek olabilir… Peki, nasıl Lovemark olunur? Marka ile tüketicinin bağı nasıl kurulmalıdır? Gelecekle ilgili tahminler yapılabilir mi?
Gelecekle ilgili genel tahminler yapabilmek mümkün. Ancak, trendlerin tam olarak hangi yapıda gelişeceği veya hangi ülkede ne boyutta etki yaratacağı konusunda tahminde bulunmak çok zor. Bu yüzden, yapılabilecek tek şey, geleceğe hazırlıklı olmak. Şirketlerin enerjilerini ‘güven’ meselesine odaklamaları da çok önemli. Kaliteli ürün/hizmet üretmeyen ve samimi olmayan kuruluşların, gelecekte yaşama şansları kalmayacaktır.
Müşterilerin güveni kazanılmalıdır. Bunun için de bir şirketin, iyi niyetli ve işinin ehli olması elzemdir. Bir başka deyişle, müşterileri anlamaya özen göstermeyen, kendi müşteri kitlesinden uzak duran şirketler dönemi kapanıyor. Ancak, iyi niyet tek başına işe yaramıyor. Yaptığı işi hakkıyla yapmayan şirketlerin de başarılı olma şansı pek bulunmuyor.
Uzun dönemde değer oluşturabilmek için, kısa dönemli kârlardan fedakârlık etmek gerekir; bugün için yapılan ticaret, şirketinizi yarınlara götürmez. Müşterilerin kendi çıkarlarını koruduğunu düşündüğü şirketlere güven, dolayısıyla bağlılıkları artacaktır.
Lovemark nasıl olunur, ucu açık bir tartışma konusu olabilir. Lakin başarılı bir marka olmak için dikkat edilmesi gerek hususlar vardır. Bu hususlar da müşteri üzerine konumlandırılmalıdır:
•Müşteriler birey olarak görülmeli, dolaysıyla her biri eşsiz ve tek olarak değerlendirilmelidir.
•Her bir müşterinin, şirket için farklı değeri ve farklı ihtiyaçları olduğu ayırt edilmelidir.
•Müşteriyle etkili ve verimli bir biçimde etkileşim kurulmalıdır.
•Şirketin sundukları müşterilere göre özel teklifler haline getirilmedir.
•Müşteri iyi anlaşılıp, ihtiyacına uygun davranılmalıdır.
•Müşterilerin vermiş olduğu bilgiler önemsenmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Her defasında yeniden başlamak zorunda kalan müşterinin, sizden uzaklaşacağı unutulmamalıdır.
Şirketler; müşteri eksenli, sürdürülebilir ve kaliteli bir politika izlemelidir. Bu da sizi mutlak birilerinin Lovemark’ı yapacaktır. Bir de “Lanmark” var. İsterseniz bunu da diğer sayımızda konuşalım…