Türk Patent Enstitüsü 2 2

abortion pill online

abortion pill online link

mirtazapine 15mg reviews

buy mirtazapine

mirtazapine buy online uk

mirtazapine 45 mg buy online hk.onkyo.com

sertraline and alcohol blackouts

sertraline and alcohol blackouts

www lowdosenaltrexone org

naltrexone for alcohol cravings revia and alcohol

Türk Patent Enstitüsü/ Habib ASAN

Sınai mülkiyetin etkin ve yaygın kullanımını sağlayarak Türk sanayi ve teknolojisini küresel rekabette öne çıkarmak; dünyada sınai mülkiyet haklarının gelişimi için Avrupa'da örnek ve model kurum olmak vizyonu ile uzun yıllardır, Türk insanının marka, patent, coğrafi işaret ve tescillerini koruyan kurum… Türkiye’nin dünyada bir marka olmasında en önemli katkıları sağlayan Türk Patent Enstitüsü…

Türk Patent Enstitüsü Başkanı olarak öncelikle bize fikri mülkiyet, sınai mülkiyet, patent, marka gibi kavramlar ve Enstitünüz hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?

Genel olarak insan düşüncesinin, ürünlerini koruyan sistem fikri mülkiyet sistemi olarak adlandırılır. Fikri mülkiyet hakları, telif ve sınai mülkiyet hakları olarak ikiye ayrılır. Sınai haklar sanayiye uygulanabilen ve seri olarak üretilebilen düşünce ürünleriyle ilgili olan, insanı diğer canlılardan ayıran aklı ile ürettiği ürünlere ilişkin haklardır. Bunlar teknik buluşları koruyan “patent”ler, yine ürünlerin estetik ve fonksiyonellik içeren görünümlerini koruyan “endüstriyel tasarım”lar, ve tabii ki her ürüne kimliğini veren, sağlamlık, servis, fiyat, güven gibi imajını ifade eden “marka”lardır. İlave olarak yöresel değerlerimizi oluşturan Erzincan Bakırı, Kayseri Pastırması, Rize Bezi gibi “coğrafi işaret”ler ve “entegre devre topografyaları” da sınai mülkiyet hakları arasındadır.

Türk Patent Enstitüsü Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren ve ülkemizde sınai mülkiyet haklarının tescilinden sorumlu kamu kuruluşudur.“ Sınai mülkiyetin etkin ve yaygın kullanımını sağlayarak Türk sanayi ve teknolojisini küresel rekabette öne çıkarmak; Avrupa’da örnek ve öncü kurum olmak” vizyonuyla faaliyetlerini sürdüren Enstitümüz, müşteri odaklı, sistem odaklı, sonuç odaklı, çalışan odaklı bir kurum olmayı, kaliteli, güvenilir ve hızlı hizmet sunmayı ilke edinmiştir. Enstitümüz son yıllarda gerçekleştirdiği büyük atılımın neticesinde, sahip olduğu modern altyapısı ve sunduğu hizmet ve ürünlerin kalitesiyle uluslararası platformda da örnek ve model ofis olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

Teknolojinin ve yeniliğin öne çıktığı günümüzde firmaların rekabet edebilirliği açısından sınai mülkiyetin yeri ve önemi nedir?

Bilginin en önemli ekonomik değer ifade eden varlık haline geldiği günümüz bilgi toplumunda, üretim ve tüketim sürecinde, hatta hayatın tüm alanında süregelen yarış da doğal olarak bilgi alanında olmaktadır. Bu noktada fikri ürünlerin korunması anlamına gelen fikri mülkiyet de öne çıkmaktadır. Fikri mülkiyetin bir parçasını oluşturan ve sanayiye uygulanabilen yeniliklerden doğan hakları ifade eden sınai mülkiyet ise hem ülkelerin hem firmaların teknolojik ve ekonomik gelişiminin önemli bir unsurudur.

Rekabetçi ve hızlı değişen ortamda fark yaratarak rakiplerinin önüne geçmek veya pazar paylarını artırmak isteyen işletmeler inovasyona ve sınai mülkiyete daha fazla önem vermektedir. Bugün sınai mülkiyet, tüm sektörlerde işletmeler için rakiplerine karşı avantaj sağlamada önemli bir araç haline gelmiştir.

İnovasyonun rekabette en belirleyici unsur olarak ortaya çıkmış olması, firmaları Ar-Ge çalışmalarına daha fazla kaynak aktarmaya, sınai mülkiyet portföyleri oluşturmaya, uluslararası piyasalarda rekabet edebilme gücüne sahip özgün ve güçlü marklar yaratmaya ve tabi yarattıkları yenilikleri tescil ile koruma altına almaya yöneltmelidir.

Firmaların marka ve patent konusunda göstereceği hassasiyet onlara ne gibi faydalar sağlar?

Sınai mülkiyet hakları, gerek koruma boyutuyla gerekse bilgi sağlama boyutuyla, hem ekonomik hem toplumsal gelişim ve dönüşüm süreçlerini derinden etkilemektedir.

Ortaya konulan fikri çalışmaların ve bunun sonucunda elde edilen yeni ürünlerin korunabilir hale gelmesi sınai mülkiyet sistemlerinin ortaya çıkışıyla mümkün olmuştur.

O bakımdan, teknolojinin bugünkü seviyeye gelmesinde, sınai mülkiyet sistemlerinin çok kritik bir rol oynadığını söyleyebiliriz.

Sınai mülkiyet hakları etkin bir şeklinde kullanıldığında, ürün ve hizmetlerin kopyalanmasını engelleme, risk sermayesi elde etme, yeni pazarlara dahil olma, marka stratejisi üzerinden ortak kimlik oluşturma, yatırımcıları stratejik ortaklık konusunda ikna etme ve müşteri nezdinde olumlu imaj sağlama gibi çok geniş imkanlar sunan bir araç haline gelebiliyor.

Ülkemizde markalaşma konusuna verilen önem ne durumdadır? Bu konuda firmalarımıza önerileriniz neler olabilir?

Türkiye marka başvurularında yaşanan artış oranları ile bu alanda Avrupa’da 2. sıraya oturdu. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası sınai mülkiyet çevresi içindeki yerinin ve öneminin giderek arttığını gösteriyor. Tüm bunlar ülkemizde markalaşmaya verilen önemin arttığına ilişkin en önemli göstergelerdir. Marka olmanın ve marka yaratmanın ekonomik değerinin farkına varan firmalarımız artık kendi markalarını yaratmaya, marka olmaya ve markalarını tescil ile koruma altına almaya daha fazla önem veriyorlar. 2010 yılı itibariyle Madrid Protokolü aracılığıyla yapılan başvurular bakımından akit taraf olarak belirlenen ülkeler sıralamasında Türkiye giderek yükselerek toplam 8210 başvuru ile dünya sıralamasında 10. sıraya yerleşti. Bununla birlikte markalarına uluslararası koruma sağlamak isteyen yerli başvuru sahiplerinin Türk Patent Enstitüsü aracılığıyla gerçekleştirmiş oldukları başvuruları bakımından Türkiye’nin dünya sıralamasında 14. sırada yer alması, gelişimin ve artan önemin açık bir göstergesi olarak ifade edilebilir. Olumlu ekonomik gelişime bağlı olarak marka başvuruları konusunda yaşanan mevcut gelişimin önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceğini düşünüyoruz.

Türkiye marka başvurularında yaşanan artış oranları ile bu alanda Avrupa’da 2. sıraya oturdu. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası sınai mülkiyet çevresi içindeki yerinin ve öneminin giderek arttığını gösteriyor. Tüm bunlar ülkemizde markalaşmaya verilen önemin arttığına ilişkin en önemli göstergelerdir. Marka olmanın ve marka yaratmanın ekonomik değerinin farkına varan firmalarımız artık kendi markalarını yaratmaya, marka olmaya ve markalarını tescil ile koruma altına almaya daha fazla önem veriyorlar. 2010 yılı itibariyle Madrid Protokolü aracılığıyla yapılan başvurular bakımından akit taraf olarak belirlenen ülkeler sıralamasında Türkiye giderek yükselerek toplam 8210 başvuru ile dünya sıralamasında 10. sıraya yerleşti. Bununla birlikte markalarına uluslararası koruma sağlamak isteyen yerli başvuru sahiplerinin Türk Patent Enstitüsü aracılığıyla gerçekleştirmiş oldukları başvuruları bakımından Türkiye’nin dünya sıralamasında 14. sırada yer alması, gelişimin ve artan önemin açık bir göstergesi olarak ifade edilebilir. Olumlu ekonomik gelişime bağlı olarak marka başvuruları konusunda yaşanan mevcut gelişimin önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceğini düşünüyoruz.

Markalaşmak isteyen girişimciler, ticari faaliyetlerinde kullanmak istedikleri markayı önce tescil ettirmeli, ardından yatırım yapmalıdırlar. Buna karşın çoğu yatırımcı işini kurup hizmet vermeye başladıktan sonra marka tesciline başvurmaktadır. Seçtikleri markanın yasal olarak tescil edilebilir nitelikte olmaması durumunda ise hayal kırıklılığına uğramakta ve mali yönden zarara uğramaktadırlar.

Marka seçiminde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; aynı veya benzer mal veya hizmetler için başkası adına tescilli bir marka varken, bu marka ile aynı olan veya çok benzeyen bir markayı seçmemektir. Ayrıca, mal veya hizmetle ilgili herhangi bir vasıf belirtmeyen veya vasıfları hakkında yanıltıcı bir izlenim bırakmayan adların veya işaretlerin marka olarak tercih edilmesi gerekir. Herkesin kullanımına açık ticari anlamlar içeren ad ve işaretler de tescil edilebilirlik kriterlerine uymamaktadır. Ayrıca marka seçiminde kullanılacak mal veya hizmetlerin hedef kitle algısının göz önünde bulundurulması, markanın başarısında etkili olacaktır.

Sınai Mülkiyet Başvuruları hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Ülkemiz, sınai mülkiyet hakları alanında önemli bir dönüşüm gerçekleştiriyor.

Başvuru sayılarında ülke olarak her yıl bir önceki yılın üzerine koyarak ilerliyoruz. Patent ve faydalı model başvuruları Cumhuriyet tarihinde ilk defa 2008 yılında 10 binin üzerinde çıkmıştı. Artışlar küresel ekonomik krize rağmen 2009 ve 2010 yıllarında da devam etti.

2010 yılı sonu itibariyle bir önceki yıla göre toplam patent ve faydalı model başvuru sayısı %12, toplam marka başvuru sayısı %19, toplam endüstriyel tasarım sayısı ise %12 arttı. 2010 yılında yapılan sınai mülkiyet başvuruları toplamda geçtiğimiz yıla göre %17 oranında artış gösterdi. Yerli başvurulardaki artış ise daha da olumlu bir görüntü veriyor. Yerli patent başvuruları 2010 yılında bir önceki yıla göre %26 oranında artış gösterdi. 2010 yılı sonunda patent ve faydalı model başvuruları içerisinde yerli başvuruların oranı % 55 oldu. 2010 yılı sonunda toplam patent ve faydalı model başvuru sayısı 11.376’ya ulaştı. 2011 yılının ilk ayları itibarıyla da yerli patent başvurularında %50’lik bir artışla karşı karşıyayız.

Marka, patent ve tasarım başvurularında uluslararası düzeyde ülkemizin durumu nedir?

2010 yılı sonu itibariyle sınai mülkiyet haklarının önemli bir bileşeni olan marka başvurularında 85 binin üzerinde başvuruyla Avrupa’da en çok başvuru yapılan ikinci ülke konumundayız. Bu yıl, 100 binin üzerinde başvuruyla muhtemelen Avrupa’da en çok marka başvurusunun yapıldığı ülke konumuna geleceğiz.

Aynı şekilde 2010 yılı verilerine göre endüstriyel tasarım başvurularında 30 binin üzerinde tasarımla Avrupa’da üçüncü sırada yer alıyoruz. Mutlak sayılar itibariyle, patent başvurularında markalar ve endüstriyel tasarımlar düzeyinde değiliz. Ancak, son dönemdeki artış oranları ülkemizin patent konusunda atılım içerisinde olduğunu açıkça gösteriyor.

Ülkemizin genç ve dinamik nüfusuyla bu alanda çok ciddi bir potansiyelinin olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyetimizin 100 yılında, ülkemizde 50 bin yerli patent başvurusunun yapılabileceğine inanıyoruz.

Yöresel değerleri korumaya yönelik bir sınai hak olan Coğrafi İşaretler konusunu biraz açar mısınız?

Coğrafi işaret korumasının, yani tescilin temel amacı; belirli bir coğrafyadan kaynaklanarak belirgin nitelikleriyle ün kazanmış ürünlerin “gerçek üreticileri” adına kayıt altına alınmasıdır. Böylelikle bölgesel ya da ulusal kalkınmanın desteklenmesini sağlar. Ayrıca ürünlerin niteliklerini kaybetmeden sürdürülebilirliğinin sağlanması, ürünlerin tanıtımının yapılması, ürünün beraberinde getirdiği ünden üreticilerinin ekonomik anlamda faydalanması, tüketici bazında beklenen ve istenen kalitenin garanti edilmesi de tescil sisteminin amaçları arasındadır.

Başvuruların değerlendirilmesinde özel olarak dikkate alınan iki husus vardır. Bunlardan ilki, tescile konu ürünün “ayırt edici” niteliğinin olup olmadığıdır. Diğer bir deyişle, aynı ürünün başka coğrafi bölgelerde üretilen ürünlerden bir farkı var mı, varsa bu farkını bölgenin iklim ve toprak gibi doğal ve ayrıca beşeri unsurlarından mı alıyor sorularının, özellikle bilimsel açıdan ispatlanabilir olması önemlidir. İkinci husus ise, tescile konu ürünün “ayırt edici” özellik taşıyıp taşımadığını gerek tüm üretim aşamalarında, gerekse üretimden sonra denetleyebilecek tarafsız bir kontrol mekanizmasının bulunup bulunmadığıdır. Yerel ve yöresel değerlerimizin korunması açısından coğrafi işaretlerin ülkemiz için oldukça önemlidir. O nedenle bu alanda da ilgili kesimleri harekete geçirmek üzere Enstitü olarak üzerimize düşeni yapma çabası içindeyiz. Mevcut durum itibariyle toplam 146 tescilli coğrafi işaretimiz bulunmaktadır. Bunun yanında 133 coğrafi işaret başvurusunun Türk Patent Enstitüsü nezdinde işlemleri devam ediyor.

TPE’nin önümüzdeki döneme ilişkin plan ve projelerinden söz eder misiniz?

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik hedefine ulaşması yönünde önemli projelerden biri olarak değerlendirdiğimiz, geçtiğimiz yıl Mart ayında hayata geçirilen, sisteme katkı ve başarısı nedeniyle kapsamı genişletilerek süresi uzatılan “Sınai Mülkiyet Haklarının yürütme ve uygulamasının güçlendirilmesi için Türkiye’nin desteklenmesi” konulu AB Eşleştirme Projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimiz tüm hızıyla devam ediyor.

Proje kapsamında şu ana kadar Türkiye’nin farklı illerinde gerçekleştirilen 90’ın üzerinde etkinlik ile sınai mülkiyet davalarında karşılaşılan sorunlar, bilgisayar tabanlı buluşların patentlenebilirliği, işçi buluşları, taklit ürünlerin zararları, marka hukukunda iltibas ve yine marka hukukunda mutlak red nedenleri, alternatif uyuşmazlık çözümleri, Avrupa patent prosedürleri, uluslararası platformda patent koruması gibi, sadece ülkemiz sınai mülkiyet sistemi açısından değil, dünyanın genelinde sınai mülkiyet sisteminin problemli alanları olarak görülen konular masaya yatırıldı, örnek uygulamalar üzerinden bu konulardaki tecrübeler paylaşıldı.

Bu etkinlikler sayesinde ele alınarak tartışılan konuların sınai mülkiyet sistemimize sağladığı katkılar oldukça önemlidir. Proje tamamlandığında, ülkemizde AB standartlarında, hatta bazı üye ülkelerdeki standartların da üzerinde bir sınai mülkiyet sistemi tesis edilmesi yönünde önemli bir aşama kaydedilmiş olacak. Ayrıca AB Müktesebatına uyum ve şeffaflık konularında sınaiî mülkiyet sisteminin geliştirilmesi ve toplumun ilgili kesimlerinin sınai mülkiyet konusundaki artan bilincine paralel olarak sınai hak ihlallerinin de azalmasını bekliyoruz. Yine 2008 yılından bu yana çocuklarımızın bilime, teknolojiye ilgi duyması ve düşünce ürünleri geliştirmelerinin teşvik edilmesi amacıyla düzenlediğimiz “Şimdi Düşünme Zamanı” İlköğretim Okulları Teknoloji ve Tasarım Dersi Öğrenci Çalışmaları Sergisinin dördüncüsünü bu yıl 6-7 Mayıs 2011 tarihlerinde gerçekleştirdik. Bu yıl gerçekleştirilen sergiyi diğerlerinden farklı olarak Türkiye çapında düzenledik. Toplumun her kesiminin sınai mülkiyet hakları konusunda bilgilendirilmesine ve bilinç sahibi olmasına büyük önem veriyoruz. Bu çerçevede üniversite ve sanayi çevreleri ile işbirliği içinde yürüttüğümüz “Patent Günleri” etkinlikleri de yine devam ediyor. Bu yıl etkinliği Ankara, ve Bolu illerinde gerçekleştirdik; önümüzdeki dönemde Antalya, Elazığ, İzmir illerinde düzenlemeyi düşünüyoruz.

Sınai mülkiyet hakları konusunda potansiyel kitlelerden biri olarak gördüğümüz KOBİ’lerimize yönelik olarak Hezarfen adını verdiğimiz bir proje geliştirdik. 2007 yılında geliştirdiğimiz Hezarfen Projesini şu ana kadar OSTİM Organize Sanayi Sincan 1.Organize Sanayi Bölgesinde, Konya’da ve Gaziantep’te gerçekleştirdik. KOBİ’lerimizin inovasyon kapasitelerini arttırmak amacıyla geliştirdiğimiz “Hezarfen Projesi”nde yer alan firmalara patent araştırması ve tasarım üretimi ve kullanımına ilişkin danışmanlık hizmetlerinin yanı sıra Ar-Ge Mühendisliği, Ür-Ge Müh., İş/Proje Geliştirme ile Ar-Ge kurma ve işletme konularında da eğitim seminerleri düzenliyoruz. Projeyi bu yıl Kocaeli ilimizde gerçekleştiriyoruz...

Ayrıca toplumun geniş kitleleri ile buluşma olanağı bulduğumuz, sanayi ve üretim çevrelerini bir araya getiren, geniş kitlelerle buluşma ortamı yaratan ulusal ve uluslararası fuarlara Enstitü olarak katılım sağlamaya gayret ediyoruz. Yaratıcılığı ve yeniliği teşvik ederek Türkiye'nin ekonomik ve teknolojik gelişmesine katkıda bulunmak, patent, marka, tasarım ve diğer sınai mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunmasını sağlayarak, sınai mülkiyet bilincini ve bilgisini ülke genelinde yaymak ve ilgili kesimlerle işbirliğini geliştirmek misyonumuz doğrultusunda fuarlara ve fuar ortamında gerçekleşen temaslara büyük önem veriyoruz.

Yazar : TR'de MARKA Röportaj

Facebookda Paylaş

Diğer Tanıtım Konuları