.jpg)
lexapro and weed anxiety
lexapro and weed
cialis generico prezzo piu basso
cialis generico 5
mg Ayakkabı Dünyası "Daha Fazla Moda" Mehmet AKBACAKOĞLU
Hikayemiz 1900’lü yıllara, Osman Efendi’nin tabakhanesine uzanıyor. Osman Efendi, o yıllarda ayakkabı, mes, yemeni, çocuk gelikleri imal ediyordu.
Beypazarı’ndaki ustaların en önemli hammaddesi, deriyi işleyen, o yılların en büyük yatırımı… Ancak Beypazarı’nda deri tabaklama işlemi ilçenin suyu kireçli olduğu ve dönemin teknolojisi kireci arıtmaya yeterli olmadığı için, deride beklenen yumuşaklığa yeterli olmamış, bu sebeple yatırım Gerede’ye satılmış. Asıl sermaye girişimi bu satıştan daha sonra Mehmet Akbacakoğlu’nun büyük babası Hafız Ahmet Efendi ve rahmetli Hacı Mehmet Emreli ile ortaklığı ile başlar. Mehmet Akbacakoğlu, esnaflık geleneğinin önemini iyi bilen bir aileden gelmektedir. Bu gelenekle ilgili anısını şöyle aktarır:
“ Bir gün sabah vakitlerinde dükkânımıza bir müşteri geldi. Beypazarı ağaç çilili mestlerini temizledikten sonra içini raspa ile temizledim, giydirdim. Dışına Derby lastik için elimi rafa uzattım, büyükbabam ‘oğlum karşı komşudan al da gel’ dedi. Ben de ‘büyükbaba ama bizde var’ dedim. Bana karşı komşudan almam konusunda ısrar edince ben de gidip getirdim. Müşteriye sattık. Büyükbabam 5 liranın üzerine bozuk paralar ilave etti ‘ evladım bunu komşumuza ver onlar da siftah etsin, bizim kazancımızda gözleri kalmasın.’ dedi. Yarım asır önce 1961 yılında söylenen bu tavsiye hala kulaklarımda, anımsayınca hala içim titrer.”
1931 yılında Mehmet Akbacakoğlu’nun babası Niyazi Bey, okulunu bitirip dükkâna çırak olarak başlamış. Niyazi Bey, son derece titiz, disiplinli, işini seven ve yeniliklere açık birisi olarak yetişmiş. 3 yıllık çıraklık dönemi sonunda Niyazi Bey loncanın imtihanıyla, birincilikle kalfa olur. Bir 3 yıl da kalfalık döneminin ardından yine loncanın sınavına girer ve yine birincilikle ustalık belgesini alır. Niyazi Bey, yanında onlarca usta ve kalfa yetiştirmiş ve onların birçoğuna dükkân açmış ve hem kendi hem de onların ürettiklerini Cumhuriyet’le büyüyen, gelişen Ankara’nın o yıllarda ticaret merkezi olan Koyun Pazarı Kavaflar İçi Çarşısına pazarlamaya başlamıştır.
Çalışma yaşamı boyunca çok başarılı olan Niyazi Bey, bu işe 1953 yılına kadar devam etmiş ancak bir zaman sonra artık bir dükkân sahibi olmak gerektiğinin farkına varmış. O yıllarda İsrail’e göç eden Musevi esnaflarından boşalan bir dükkân 250 liraya tutulmuş. Tutulmuş ya dedikoduların da kapısı aralanmış. Beypazarı’ndan gelen bir esnafın Ankara’da barınamayacağına, bu kadar yüksek bir kirayı ödeyemeyeceğine yönelik dedikodular. Mehmet Bey’in babası bu dedikodulara aldırış etmez. Kendi bildiği doğru yoldan ilerlemeye devam eder.
Mehmet Akbacakoğlu ve ailesinin Ankara’ya gelişleri de Mehmet Akbacakoğlu’nun ağzından şöyledir:
“İlk defa Ankara’ya geliyoruz. Kalede eski Ankara evlerinden birinin iki odası 15 liraya kiralandı. Bugün gibi hatırlıyorum, burunlu bir otobüs, önünde dört sıra koltukları var, arkası, turp, ıspanak, pırasa, havuç dolu ve tabi eşyalarımız, kap, kacak, yatak yorgan…”
1956 yılında Mehmet Akbacakoğlu Ulus ilkokuluna kaydolur. Başarılı bir öğrenci olan Mehmet Bey, okul çıkışlarında babası Niyazi Bey’in dükkânına gider, ayakkabıların tozunu alır, dükkânı silip süpürürmüş. Hatta derslerini dahi o ayakkabıların içinde çalışırmış.
“6 yaşında deri kokusuna alıştık, bir yarım asır geçti hala kokluyorum ve zevk alıyorum, onlarsız yaşayamam.” diyerek ifade ediyor Mehmet Akbacakoğlu mesleğine olan tutkusunu. Mehmet Akbacakoğlu’nun ticaret yeteneğini babası Niyazi Bey, Mehmet Bey daha çok küçük yaştayken keşfetmiş ve paranın sıcaklığına alışmaları için ufak tefek satış yapmasına müsaade edermiş:
“ Önceleri testi ile soğuk su satışı yapardık. Daha sonra Melek Sineması’nın arkasında gazoz imalathanesi vardı. Oradan 15 kuruşa gazoz alır, 25 kuruşa satar 10 kuruş kazanırdık. Balıkçılardan aldığımız kocaman buz kalıplarını çuvalla kucaklar, üstümüz başımız ıslanır, ellerimiz donar, buzlar üzerinde gazoz şişelerini çevirir ‘amcalar buz gibi gazoz, otuz iki dişe keman çaldırır’ diyerek satardık. Babam dükkâna gelen müşterilerimize çay yerine gazoz ikram eder bana da 25 kuruş verirdi. O yıllarda esnafın büyük bölümü böyle yapardı. Çocuklarına para kazanmayı alıştırmak için. Bir şey alacaksak kendi paramızla, kazancımızla alır, onun da kıymetini bilirdik.”
“Pazarcılık yapmayan, dükkân süpürmesini bilmeyen esnaflık yapamaz.”
İşte Mehmet Akbacakoğlu bu devreleri başarıyla atlatınca çocuk denecek yaşta ve okuma hevesi olmasına rağmen 1961 yılında okulunu bitirir bitirmez dükkânın anahtarını eline almış. “İşimi çok seviyordum, çok başarılı idim, elime müşteri geçti mi kolay kolay kurtulamazdı. Çok sevimli, cana yakın, karşımdaki insanla bir dakikada kontak kurabilecek, anlaşabilecek yapıya sahiptim. Büyüklerin nasihatleriyle hep kendimden büyük başarılı saygın kişilerle olan diyaloglarım, babamdan daha iyi nasıl olabilirim, gece gündüz Cumartesi, Pazar, bayram demeden hep dükkânda oluşum çarşıda hep takdir edilen örnek gösterilen durumda devam etti. Baban yok mu diyenlere, beni çocuk görenlere önceleri çok kızardım. Kendimi ispat ettikten sonra babam, ‘Mehmet yok mu’ diyenlere kızmaya başladı.”
Mehmet Bey, babasının üç beş kuruş parasını borç verdiği, aynı zamanda işlerini görüp, sıkıntılarını giderdiği müdavimlerinden rahatsız olduğunu ifade ediyor ve babasına bankadaki parayı İstanbul’a götürüp peşin parayla ucuz mal alıp, herkesten daha ucuza mal satacağını söylüyor, itiraz etmiyor Niyazi Bey.
Mehmet Bey babasından aldığı para ile İstanbul’a gider; ama içindeki ticaret dehası onu sürekli ateşler.
“Çarşıkapı’da, toptancıların oralarda oyalanırdım. Sepetlerle atölyelerden ürünler gelir, kutularda satışa sunulurdu. O sepetle gelenleri takip ederek, hep imalatçıları buldum. Toptancıda 12 lira olan ayakkabıyı oradan 9-10 liraya peşin paraya alıyordum.”
Mehmet Akbacakoğlu’nun hikâyesi dönemin meclis başkanının dükkâna ziyaretiyle yeniden şekillenir. Zaten başarılı bir satıcı olan Mehmet Bey, işlerini daha da büyütmek ister. İstediğini alması için de her şeye sahiptir aslında. Azmi, mesleğine olan tutkusu ve ileri görüşlülüğü, Mehmet Bey’i diğer ayakkabı satıcılarından keskin çizgilerle ayırmaktadır.
“Dönemin meclis başkanı benden alışveriş yapıyordu. Kendisinden Emin Cankurtaran’dan bayilik alabilmek için bana referans olmasını istedim. Beni kırmadı. Kartının arkasına imzasını attı ve bana verdi. Elimde o kartla Emin Cankurtaran’ın yanına gittim. Çok gençtim, çok azimliydim.
Emin Bey beni ofisinde ağırladı. Dağıtım işini vermek konusunda şüpheliydi. Ama kendimi ona kanıtlamayı başardım ve bayiliği aldım.”
Mehmet Akbacakoğlu, bayiliği almış ancak işi sadece toptancılık olarak düşünmemiş. Büyük adımlar atabilmek, sevdiği işte büyüyebilmek için yenilikler getirmek gerektiğini biliyormuş. O dönemlerde ayakkabı satıcılarının ürün için toptancılara gidip ayakkabıları kendilerinin aldıklarını söylüyor Mehmet Akbacakoğlu ve işte ilk kez bu sistemi değiştirmeye karar veriyor. Dükkânların ayağına hizmet götürüyor, siparişleri satıcılara ulaştırıyor. Başarılı da oluyor.
“Ford bir minibüs aldık, çıkıp dükkân dükkan gezip ürünleri pazarlıyoruz. Satışlarımız İstanbul’daki bayileri geçti. Hizmet çok önemli ve biz daha sonra ne kadar marka varsa hepsinin dağıtımını aldık.”
Dünya fuarlarını gezmek Mehmet Akbacakoğlu’nun ufkuna yeni bakış açıları kazandırıyor. Perakendecilik işinden, mağazazincirleri sistemine geçme fikri o yıllarda Mehmet Bey’in aklında şimşekler çakıyor.
“O yıllarda Turgut Özal bizi dünya fuarlarına götürürdü. Salmander mağazacılık sistemi benim kafamda yer etti. Mağazalar zincirlerini gördüm. Gezdiğimiz şehirlerde aynı markanın, aynı konseptte farklı şehirlerde olması ilginç geldi. Çağın bu doğrultuda ilerlediğini anladım ve toptancılıktan, mağazalar zinciri sistemine geçmenin zorunluluğunun bilincine vardım.” Bu marjinal karar, Mehmet Bey’in çevresindeki insanlar tarafından oldukça yadırganmış. Fakat Mehmet Bey’in ileri görüşlülüğü sayesinde bugün, kendisini yadırgayanların ve eleştirenlerin takdirini kazanmayı başardı. Mehmet Akbacakoğlu, “Ayakkabı Dünyası” markası ile o günden bugüne aynı azim ve aşkla ismini sektöründe korumayı bildi ve markasını bir dev haline getirdi.
“Durup dururken Ayakkabı Dünyası olunmuyor. Farklılığını ortaya koymak zorundasın. Bu gerçekten kolay bir iş değil. Biz 5 kuşaktır bu işi devam ettirmeyi başardık. Kurumsallaşmamış olsaydık batmıştık ama bugün Türkiye’deki onlarca firmamız ve binlerce çalışanımız var ve yurtdışı ortaklıklarına dahi başlıyoruz.”
Ayakkabı Dünyası bugün 40 mağazası ve 700’e yakın eğitimli personeli ile binlerce çeşit kadın, erkek, çocuk ayakkabı, spor ayakkabıları, çanta, terlik gibi kendi markaları ve dünya markalarını ülkemiz perakende sektörüne “ayakkabı aşktır” sloganı ve ayakkabiasktir.com internet sitesi ile hizmet veriyor.
Beş kuşak babadan oğula aktarılan ticaret ahlakı hiç değişmeden bu günlere ulaşmış ve hiç şüphesiz ki uzun yıllar da devam edecek. “Yarım asır sonra babamın sesi hala kulaklarımda çınlıyor. Allah onlardan razı olsun, rahmetli babam nur içinde yatsın. En büyük teşekkürüm Beypazarı’ndan Ankara’ya gelmesi. Beypazarı’nda kalsaydık oranın en büyük ayakkabıcısı ancak olabilirdik. Şimdi işimizin büyük bölümünü İstanbul’a naklettik. İstanbul merkezli çalışıyoruz. Uluslararası firma olduğumuzda evlatlarım bana dua edecekler.”
Bu hikâyeyi anlatırken gözleri doluyor Mehmet Akbacakoğlu’nun…
Mehmet Akbacakoğlu’nun hikâyesi, mücadelenin ve azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağının en güzel ifadesi… Mehmet Bey, ayakkabılarına ve yaptığı işe âşık, büyülü bir insan. Onun hikâyesini dinlediğinizde sadece feyzalmıyor, hikâyeyi siz de yaşıyorsunuz. Bir işte başarılı olmak için o işi sevmenin ve işinizi hakkıyla yapmanın ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. Ayakkabı
Dünyası’nın sloganını bir kez daha ve çok daha iyi anlıyorsunuz.
AYAKKABI AŞKTIR!
Mehmet Akbacakoğlu’na sonsuz teşekkürler…
NOT: Mehmet Akbacakoğlu’ndan Ayakkabı Dünyası kurumsallaşma hikayesi bir sonraki sayıda…